Eğitimin amacı, insanı, hem kendisi, hem de toplumu için değer yaratacak düzeye getirmek olmalı.
Eğitimin ikinci amacı ise, bir milletin geçmişi ile geleceği arasında köprü kurmaktır.
Eğitim bu amaçlar dışına çıktığı andan itibaren kimliksiz, kişiliksiz, başka devletlere yamanmaya çalışan, bilinçsiz, kendi örf ve ananelerine yabancı, kendi toplumunu her daim her toplumdan küçük gören, mahvolmuş, darmadağın bir topluluğa dönüşür. 
Eğitim, tüm boncukları bir arada tutan tespih ipi gibidir. Ne zaman ki bu ip kopacak olsa tüm boncukların etrafa dağılması gibi uluslar da kendi aralarında kırk parçaya ayrılır, bölünür, yok olur. 
İşte yaklaşık 1950'lere kadar bizim eğitimimiz de hemen hemen iyi noktalarda olmasına rağmen, çağdaş medeniyetler seviyesi dediğimiz bir seviyeye ulaşmış iken, batılı toplumlarla yarışır vaziyette iken bir anda üç beş danışmanın etkisiyle direksiyon bir anda kırılarak uçuruma doğru olanca hızıyla gitmeye başlamış, gitmeye başlamışız.
Bizler, maalesef yeni bir şeyi alacağımız vakit hemen eski sahip olduklarımızı çöpe atmışız. Mesela biz kendi özümüzü çoktan unutmuşuz ve de kendimizi adeta batılı gibi görüp hep batılı gibi hareket etmeye başlamışız. Halbuki  biz Asya'nın aslanlarıyız.  "Avrupa’nın kediliğini "Asya"nın aslanlığına tercih etmişiz. 
Batının materyalist, maddeci yaklaşımını hep "medeniyet" olarak belirtip onların emelleri doğrultusunda koşmaya, çaba harcamaya, onların emelleri doğrultusunda çalışmaya başlamışız.
Eğitim içerisinde, kadim medeniyetimizin sırları yer almadığı müddetçe, on binlerce yıllık uygarlığımızın kökleri, gelişimi anlatılmadığı müddetçe, bu bilinç aşılanmadığı müddetçe maalesef toplumuzda yer alan  mühendis, doktor, öğretmen olan kişiler Avrupa’ya garsonluk yapmak için koşa koşa gidecektir.
Bizler verdiğimiz eğitim içerisinde her daim köklerimizin yüceliğini, kültürümüzün ve medeniyetimizin büyüklüğünü anlattığımız müddetçe kültür ve medeniyetimizin asil ve "insan" merkezli duruşu karşısında batının maddeci, menfaatçi, şımarık, özentili hayatı ve geçmişi hiçbir zaman rağbet görmeyecektir. İşte bunun sonucunda da batının bizlere yıllar boyunca aşıladığı aşağılık duygusunu yenerek düştüğümüz yerden kalkmayı başarmış oluruz.
...
Eğitim, tabiki sade ve sadece bu gayeler doğrultusunda hareket etmek yerine kendi iç yönetimimizde de değişiklikler oluşturma hak ve kudretine sahiptir, sahip olmalıdır da.
Bir toplumda eğitim derecesi yükseldiği vakit ilk olarak yavaş yavaş toplumun deyimleri ve deyişleri değişmeye başlar. Mesela ilk silinen deyim "Benim memurum işini bilir" olabilir. Veya "Devletin malı deniz yemeyen domuz" yahut "çalsın da çalışsın arkadaş" ... işte tüm bu sözlerin var olması toplumun eğitim derecesinin düşük olmasından kaynaklıdır. 
Farkındaysanız okuma oranı, öğretim vs demiyorum eğitim diyorum.
Zira eğitim, öğretimin hem en altı hem en üstüdür. Nasıl ki bir petrol kuyusu için yerin metrelerce altına girip, devletin ekonomik seviyesini en üstlere çıkarılıyorsa eğitim de işte kaba tabirle bu şekildedir. En temelden ne kadar daha da derinlere girip köke kadar her şeyini aşılamaya başarırsan işte o zaman toplum, medeniyet dediğimiz kavrama sahip olmuş olur.
Ne mutlu gayesi, milleti, devleti ve ulusu olanlara.
Ne mutlu eğitimi, gayesini gerçekleştirebilecek düzeyde olanlara.
Kusurumuz olduysa affola.