“Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük mükâfât ise Allâh katındadır."

(Tegabün, 15) Allâh Teâlâ insanoğlunu en güzel şekilde cennette yarattıktan sonra yine cennete layık olanları belirlemek üzere yeryüzünde imtihana tabi tutmuştur. Bu imtihan vesîlelerinden biri de ona emanet edilmiş olan çocuklardır. Her emanet gibi o da zamanı gelince sahibine iâde edilecektir. Esas olan o emâneti, verildiği vechile iâde edip, bizlere vaat edilen mükâfatı hak etmektir. “Dünyaya gelen her çocuk ancak İslam fitratı üzerine doğar. Daha sonra ana babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yapar.”(Buhari, Tefsir, (Rum),2) buyuruyor Resûl-i Ekrem. Demek ki çocuk bize emanet edilirken tertemiz.

Bize düşen bu fıtratı korumak ve onu Allah’ın istediği şekilde yetiştirmeye gayret etmektir. Diğer bir hadis-i şerifte, Resûlullâh (sas): "…Erkek aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan mes'uldür. Kadın ise kocasının evinde çobandır ve çocuklarından mes'uldür."(Buhari, Nikah,91) buyurmaktadır. Bu hadîse göre çocuğun sorumluluğu sadece babaya veya sadece anneye değil; her ikisine birden yüklenmiştir. Nasıl ki, çocuğun dünyaya gelmesine her ikisi de vesîle ise bu konuda da her ikisinin sorumluluğu vardır. Asıl önemli olan bu sorumluluğu taşıyabilecek kapasiteye sahip olabilmektir. İslâmî ölçülerde âile kurmaya ve çocuk sahibi olmaya karar veren kişinin önce bunun için kendisinin hazır olması gerekir. İyi bir eş seçerek, güzel bir aile kurmak ikinci adımdır. Peygamberimiz de eş seçiminde dinine bağlı olma özelliğinin güzellik, mal ve nesebe tercih edilmesini tavsiye etmiştir. Aile olduktan sonra onlara düşen, eşlerin beraberce maddi ve manevi hazırlıklarını yapmalarıdır..

Çocuğun hayata gözlerini açtığında gördüğü ilk şey, içinde yaşadığı ev ve âile çevresidir. Âile içinde gördüğü her şey onun zihninde hayatın ilk şekilleri olarak iz bırakır. Zaten insan yaratılış gereği fiili örneklere ihtiyacı olan bir varlıktır.

Hangi yaşta olursa olsun belli bir amaca yönelik olarak kendine göre üstün saydığı birilerini örnek almış ve alacaktır. Bu özellik, çocuklarda daha bariz olarak göze çarpar. Çocuk, özellikle okul öncesi dönemde aile çevresinden kendine en yakın bulduğu kişi veya kişileri örnek alır ve onun gibi davranmaya çalışır. Bundan dolayı çocuk yetiştirecek olan anne-babanın önce kendilerini çocuklarına örnek olabilecek seviyeye getirmeleri gerekir. Hatta bunu, çocuk doğmadan yapmaları en sağlıklı olanıdır. Bu dönemde atılan tohumlar, çocuğun ileriki yaşantısında psikolojik yapısını ve sosyal davranışlarını en çok etkileyecek faktörler olacaktır. Öyle ki insan, hayatını bu temel üzerine inşa eder. Her anne-baba, çocuğunun mükemmel olmasını ister. Bunun için de her şeyin en doğrusunu öğretmeye çalışır. Ama çocuklara ideal davranışlar öğretmeye çalışırken kendileri bunun tersini yaparlarsa, çocukta büyüklere karşı bir “güvensizlik” oluşmakta veya söylenenin yanlışlığına kanaat getirip büyüklerin yaptıklarını taklide devam etmektedir.

Bu yüzden yalan söyleyen bir annenin çocuğuna doğruyu öğretmesi mümkün değildir. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: "Niçin yapmadığınız şeyleri söylersiniz? Oysa bu büyük günaha sebep olur.” (Saff, 2-3) Anne-babanın eğitimindeki diğer önemli nokta da çocuğa öğretilecek olan doğru davranış ve bunu öğretme şeklinde kendi aralarında “fikir birliği” içerisinde olmaktır. Yetiştirme ve disiplin yönteminde eşler arasında görüş alış-verişi yapılarak sağlanacak bu birlikteliğin, çocukla irtibata geçmeden önce tamamlanmış olması gerekir. Çünkü çocuklar aceleci ve acımasızdırlar. Sordukları sorunun veya yaptıkları davranışın karşılığını hemen isterler. Önceden hazırlıksız olan ebeveynin böyle bir durumda bocalaması çocuğun bir andaebeveyni hakkında negatif düşünmesine sebep olabilir.

Anne ve babasının görüş birliğinde olmadığına -bir de onun önünde tartışmaya girerlerse- inanan çocuk, onlara karşı saygı ve güvenini yitirmeye başlar. Sonuç olarak, çocuk yetiştirmek bir sanattır. Her sanat gibi onun da kuralları ve yöntemleri vardır. Bunlar bilinmeden uygulamada başarıyı yakalamak neredeyse imkansızdır. Ama yine bütün sanatlarda olduğu gibi kurallara uygun yapılan her eserde de sanatçının kendinden bir şeyler vardır. Onun için aynı konu üzerinde ve aynı malzeme ile çalışan iki sanatçının, sonuçta ortaya çıkardıkları eser birbirinden farklıdır. Çocuk yetiştirmek de sadece bir dizi kurallar ve yöntemler olarak düşünülemez. Konunun manevi ve duygusal boyutları göz ardı edilemez. Her konuda olduğu gibi halis niyetle gayret bizden tevfik Allah’tandır. Vesselam..

NESİBE FEYZA BÜYÜKDİNÇ

ÇERKEZKÖY İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ VAİZİ