Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına,

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına...

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için...!

Merhum İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, Kur’an-ı Kerim’e karşı vazifelerimiz konusunda bu dizeleri dile getiriyor. Bir Kitabımız, Rabbimizden bize gönderilmiş bir mektup, bir hayat programımız var. Okunup, anlaşılıp anlatılsın, hayata tatbik edilsin diye. Kendisiyle dünya ve ahiret huzuru, mutluluğu sağlanması gereken bir kitap. Hayatımıza yön verici, bize, evlatlarımıza, sevdiklerimize ve tüm ümmete rehber olan. Hal böyleyken, sadece okunup sevap beklenen bir kitap gibi algılanıyor zaman zaman... Tabi ki okunduğunda her harfi için on sevap kazandıran bir kitaptır. “Ölmüşlerimizin ardından okuyalım mı?”, elbette okuyabiliriz. Günahlarının affolunacağı ümidi, onların kabirlerinde huzur bulacakları temennisiyle. Düğünde, davette, törende okuyalım, güzel namesinden kulaklarımız istifade etsin diye... Ancak Kur’an’ın asıl indiriliş gayesi bunlardan hiçbiri değildir.

“ Rasulüm! Sana bu mübarek kitab’ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad, 38/29) buyurulur. Aklı olanlar ve hayatta olanlar için bir nasihattir Kur’an-ı Kerim. Ölmüş olan anne-babamızın, dede-ninelerimizin veya bir başka yakınımızın, sevdiklerimizin ruhuna Kur’an okurken;

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkanızdan çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allahtan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat, 49/12) ayeti kerimesinden hareketle; su-i zan’ dan kaçınacak olan, Allahtan korkacak olan ve tevbe imkanı olanlar da yine hayattakilerdir. Çünkü ölmüş olanlar artık bu imkanı kaçırmış, amelleri ile birlikte Rabbinin huzuruna çıkacağı günü beklemektedir. Fakat ölmüş kimsenin geride bırakmış olduğu sadaka-i cariyeleri var ise o kimse için öldükten sonra da amel defteri kapanmaz ve sevap kazanmaya devam eder. İşte bunlardan biri de ardından hayırda bulunan, Kur’an-ı Kerim okuyan hayırlı evlattır.

“ Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 5/90) yine bu ve benzeri ayetlerden asıl istifade etmesi gerekenler, hayatta olanlar ve ayette bahsedilen hususlara muhatap olanlardır. Hayatta iken Kur’an-ın hiçbir emrine kulak vermediysek, öldükten sonra Kur’an’ ın bize bir fayda sağlayacağı umulamaz. Kur’an’ın bir hayat kitabı olduğunu ve hayatta olanları uyarmak için geldiğini Yasin Suresinde Rabbimiz; “Diri olanı uyarsın ve inkarcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.” (Yasin,36/70) buyurmaktadır.

Bu bilinç istikametinde onu okumalı, okutmalı, anlamalı ve hayatımıza yansıtmalıyız. Hayatta olduğumuz sürece tek rehberimiz Kur’an olmalı, Onun ipine sarıldığımız sürece doğruyu bulacağımızda hiç şüphe yoktur. Çünkü Kur’an iyiyi emredip kötüyü nehyetmek üzere vahyolunmuştur. Onu bizlere ulaştıran sevgili Peygamberimizin örnekliğinde yaşamak bizlerin kurtuluşa ulaşmasında yardımcı olacaktır. Bu vesileyle; 6 Eylül Pazartesi günü kayıtları başlayacak olan Kur’an Kurslarımıza yavrularımızı göndermek, biz ebeveynler üzerine bir görevdir. Ayrıca Kur’an Kurslarımızdan yetişkinler de istifade edebilir. Rabbim, Kur’an-ı Kerim’ i okumayı, anlamayı ve hayatımızın her alanına tatbik edebilmeyi bizlere nasip eylesin. Unutmayalım ki kurtuluşumuz Kur’an iledir...

İlyas ERBEK

Çerkezköy Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı