Anlayışlı olmak, müsamaha göstermek ve empati kurmak ve affetmek anlamlarına gelen hoşgörü, Müslüman bir toplumun en belirgin özelliklerinden biri olmalıdır. Çünkü bu hayatta hiç kimse hatasız, kusursuz, eksiksiz olmaz. Bir toplumun fertleri, birbirlerinin hatalarını affetmede ve kusurlarını hoş görmede ne kadar ileri ise huzur toplumu olma yolunda da o derece ileridedir. Bir toplumda anne babalar gençlerin eksiklerini anlayabiliyorsa, eşler birbirlerinin farklılıklarını hoş görebiliyorsa ve bireyler kendileri için istediklerini başkaları için de isteyebiliyorsa o toplum huzurlu bir toplumdur.

Hangimiz hata yapmıyoruz? Hangimiz kusurlu davranmıyoruz? Tabii ki hata yapıyor ve kusur işliyoruz. Fakat güzel bir Müslüman Allah'tan af, hata yaptıklarından özür dilemeli ve kendisine yapılan hataları da affetmelidir. Cenabı Allah (c.c) “Af yolunu tut iyiliği emret cahillerden yüz çevir” (Araf/199), “Güzel bir söz ve bağışlama peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır” (Bakara/263) buyurmaktadır. Peygamberimiz de (s.a.v) “Kişi kendi için istediğini başkası içinde istemedikçe gerçek mümin olamaz” buyurmakta ve bizleri başkalarına karşı devamlı empati kurmaya davet etmektedir.

İslam'ın hoşgörü anlayışını hücrelerine kadar sindirmiş olan ecdadımız, bu anlayışla dünyanın her tarafına el uzatmış kucak açmıştır. Bunun sonucunda Hıristiyan Avrupa toplumları bile çeşmelerimizden Osmanlı atları su içmedikçe bize huzur gelmez, başımızda Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz demişlerdir. Çünkü bizim medeniyetimizin hamuru Mevlana'nın “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol” sözleri ile yoğrulmuş, Yunus'un “Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü, yaratılanı hoş gör/ yaratandan ötürü” dizeleriyle pişmiş ve “Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı, iki Cihan bedbahtı, kim gönül yıkarsa” terennümleriyle kavrulmuştur. Birlik ve beraberlik fidanlarını ise “Gelin Birlik olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dizeleri ile yetiştirmişlerdir.

İnsanların birbirine tahammül edemediği, kardeşin kardeşle geçinemediği ve kimseye kalmayacak olan dünya sevgisinin insanları insanlıktan çıkardığı günümüzde, İslam'ın hoşgörü tavsiyelerine, Mevlana ve Yunus'un ilahi terennümlerine ne kadar da çok muhtacız. İbretlik bir kıssayı paylaşmak istiyorum; İçki içip sarhoş olmuş ve yolun kenarına yığılıp kalmış bir adama gelip geçen herkes bir şeyler söylüyordu. Kimi kınıyor kimi hakaret ediyordu. O esnada müritleriyle oradan geçmekte olan Nakşibendi büyüklerinden Abdurrahman'ı Tahi’yi gören adam zar zor ayağa kalkıp mahcup ve utangaç bir halde boynunu büker. Sarhoş adama yaklaşan Abdurrahman’ı Tâhî adama; - Utanma evladım, sen sarhoş eden bir günah işledin ve sarhoş oldun. Eğer tüm günahlar insanı sarhoş etseydi bu meydanda ayık kimse kalmazdı. Evet, namazsızlık, yalan, gıybet, hakkı gasp, zina, kumar ve faiz gibi günahlarda insanı sarhoş etseydi caddelerde ayık gezen insan zor bulunurdu. Dolayısıyla hepimizin hataları kusurları olmuştur ve olacaktır. Önemli olan af istemeyi ve affetmeyi başarabilmek ve insanlara karşı hoşgörülü olabilmektir. Günahkârla ve hata yapanlarla değil günahlarla ve hatalarla mücadele etmek ve etrafımızı hoşgörü bahçesine dönüştürebilmektir.

Unutmayalım ki hatasız kul olmaz, sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.

MAHMUT ÖZTEKİN

ÇERKEZKÖY MÜFTÜLÜĞÜ İLÇE VAİZİ