İbrahim (a.s)’ ın babası Azer, (En’am, 6/74) bir put imalatçısıdır. Çocukken tahtadan oyduğu putları küçük İbrahim’ in eline verir, İbrahim (a.s) suyun yanından geçerken putların başını suya sokar, “Hadi bakalım siz şimdi susamışsınızdır. Biraz su için bakalım.” dediği anlatılır kitaplarımızda. Daha sonraki zamanlarda, Rabbini arayış gayretlerinin neticesinde, “Ben şimdi doğmayan, doğrulmayan, ölümsüz, bütün bunlara ihtiyacı olmayan ve bunları bizzat yaratan Rabbimi buldum.” dedikten sonra bir panayır gününde şehir tamamen boşalmış vaziyetteyken, puthaneye girer ve bütün putları kırar. İçlerinde biraz daha irice duran putu istisna bırakır ve putları kırdığı baltayı onun boynuna asar. Kur’an-ı Kerimin anlattığına göre; döndükten sonra putlarının yere serildiğini, ayaklar altına alındığını, darmadağın edildiğini görüp şaşkına dönen müşrikler, putperestler “Bunu tanrılarımıza kim yaptı?” arayışı içerisine girerler.

Müşrikler; “Adı İbrahim’di putlarımız hakkında ileri geri konuştuğunu duyardık.” derler. İbrahim’in yanına giderler. O da; “Şu büyük puta sorun. Bu işi belki o yapmıştır., baksanıza baltayı da ilahlarınızı kırdıktan sonra boynuna asmış.” der. Bunu söylerken, bir yalana başvurmak ya da yanlış cevap vermek değildir İbrahim’in muradı...

Asıl böyle yapmakla, putların güçsüz olduklarını, cansız, ruhsuz olduklarını, kendi başlarına hiçbir şey yapamayacaklarını, ne bir başkasına fayda sağlayabileceklerini, ne de kendilerine gelebilecek bir zararı defetmeye güçlerinin bulunmadığını ifade etmek istemişti İbrahim aleyhisselam (Enbiya, 21/51). Sonra hak ve hakikatlere gözleri ve kalpleri kapalı olan müşrikler güruhu tarafından görenlere ibret olsun diye büyük bir ateş yakılır. O alevli ateşin içerisine İbrahim (a.s) mancınıkla tam fırlatılırken; kimi rivayetlerde meleğin İbrahim (a.s)’ın yanına geldiği, “Dilersen sana yardım edeyim, Rabbin seni kurtarmamı buyurdu” dediği, onun da; “Hasbunallahu ve ni’mel vekil!” ( Rabbim bana yeter, O ne güzel vekildir!) diyerek bütün benliğiyle kendisini Rabbine teslim ettiği anlatılır.

Esasen İbrahim (a.s)’ ın hayatının tamamı, teslimiyet örnekleriyle doludur. İbrahim (a.s) daha sonra alevli ateşin içine atılır. İşte tam o esnada Rabbimizden bir nida; “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol dedik” (Enbiya, 21/69) diye emredilir. Bunun fizyolojik anlamda dünya şartlarında nasıl gerçekleştirildiği üzerinde elbette ayrıca konuşulabilir. Ama yakması için korkunç alevlerle tutuşturulan ateş, İbrahim (a.s) için o gün bir gül bahçesine dönüşüverir. Efendimiz (s.a.v); “ Bütün insanlar bir araya gelseler, sana zarar vermek isteseler,Allah dilemedikçe hiçbir zarar verermezler. Yine bütün insanlar sana bir fayda vermek için toplanıp bir araya gelseler, Allah dilemedikçe yine bir fayda veremezler. “ ( Tirmizi, İbn Abbas) İşte bu tam tevekkül ve teslimiyettir. Saf ve halis niyet, arı duru bir bakıştır. Allah’a tam yaslanma, O’na tam güvenme, O’nun ipine tutunma, Allah’ tan emin olma, O’ ndan geldiyse eğer ona rıza gösterme halidir. Her halimizde Rabbimize tam bir güvenle, tam bir tevekküllle; Hoştur bana senden gelen, Ya hil’atu yahut kefen, Ya gonca gül yahut diken, Kahrın da hoş, lütfun da hoş! Diyebilmeyi ümit ediyoruz. Rabbimiz cümlemize nasip eylesin.

İlyas ERBEK

Çerkezköy İlçe Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı