Çerkezköy Bakış - Binlerce öğrenci iyi bir liseye yerleşmek için 23-24 Kasım tarihlerinde yapılacak olan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavında ter dökecek.

“DESTEK ALMALARI GEREKİR”

Özel Gelecek Asrın Eğitim Kurumları Psikolojik Danışmanı Damla Polatcan, sınava kısa bir süre kala, yoğun kaygının yaşandığı bu dönemde ne yapılması gerektiğini anlattı. Belirli bir düzeyde hissedilen kaygının motivasyonu ve başarıyı arttırdığını,  normal düzeydeki kaygının,  sınav anında dikkatin yoğunlaşmasına yardımcı olduğunu fakat bunun artması durumunda sınav öncesinde tedbir alınmasının şart olduğunu ifade eden Polatcan “Hayatın belirli dönemlerinde her insan bu duyguyu yaşar. Gelişim dönemindeki gençler bu duyguyu tek başına taşıma konusunda çok zorlanır. Kaygıyı yönetme becerilerini geliştirirken aileden, okuldaki öğretmenlerden gerektiğinde ise psikolojik danışmandan destek almaları gerekir” dedi.

“SINAV KAYGISINI ARTIRIR”

“Kaygınızın geleceğinizi çalmasına izin vermeyin” diyen Polatcan “Kaygıyı tanımlamanın ve anlamanın birçok yolu var. Ailenin sınav sürecinde destekçi bir rolden çıkıp sınav gardiyanlığı yapması, çocuğunu başkalarıyla kıyaslaması, öğrencinin geçmiş başarısızlıkları, öğrencinin yanlış çalışma teknikleri sınav kaygısını kat kat arttırır. Kaygının birtakım fiziksel, zihinsel, davranışsal, duygusal belirtileri vardır. Çocuğunuza ders çalışmayı ertelediği için sürekli kızıyorsanız dikkat! Bu, kaygının ilk göstergelerinden biridir. Her insanın benlik algısı var her insanın kendini başarılı olarak tanımlamak ister. Ancak bunu engelleyen bir durum varsa aptal gibi görünmek yerine
‘çalışmadım olmadı’ demeyi tercih ederler. Bunun için çözüm yolu savaş meydanındaymışçasına bir ortam yaratmak değil, çocuğunuzu anlamaktır. Bir sınav hiçbir anne-baba ve çocuk ilişkisinden kutsal değildir” dedi.

“BELİRTİLER SIKÇA GÖRÜLÜR”

Kaygılı olan bir öğrencide “Çalıştım ama olmayacak, sınavda midem bulanırsa her şey mahvolacak ve tüm bildiklerimi unutacağım” gibi gerçekçi olmayan başarısız olma yolunda çarpık düşüncelerin çığ gibi büyüdüğünü ifade eden Polatcan “Bu gibi felaket senaryoları yetmiyormuş gibi bununla beraber dikkat dağınıkları, konsantrasyonda güçlük, hiçbir şey bilmiyormuş gibi kalakalma gibi belirtiler sıkça görülür. Bedensel olarak görülen mide bulantısı, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, karın ağrısı, titreme, çarpıntı gibi fiziksel belirtilerin yanı sıra uykuda düzensizlik, iştahta çok artma ya da azalma gibi davranışsal belirtiler yer alır. Tüm bunları yaşayan bir insanın duygusal olarak sinirli, gergin, asabi olarak tanımlanmasından daha doğal ne olabilir ki?” dedi.

“BİR TAKIM YOLLAR İZLENMELİDİR”

Kaygının dost olabilmesi için onunla aynı dili konuşmak gerektiğini ve bunun için birtakım yollar izlenmesi gerektiğini belirten Polatcan “Öncelikle kaygının nedenlerini tespit etmek her zaman ilk ve akıllıca olan adımdır. Bireyin yeterlilikleri ve eksiklikleri belirlenerek sistemli bir çalışma yapılmalıdır. Bunlardan bir kaçı şöyle: Doğru nefes almak bedenimizin rahatlayıp gevşemesine imkan verir. Beyindeki yeterli oksijen miktarı beyine ‘Sen burada güvendesin ve her şey yolunda’ mesajını verir. Doğru nefes alma nasıl olmalı? Doğru nefes almadaki püf nokta tüm akciğerin oksijenle dolmasıdır. Sağ elinizin avuç içini midenize, sol elinizi göğsünüze koyun. Nefes aldığınızda midenizin hareket etmesi doğru nefes aldığınızın işaretidir” dedi.

BAŞARIYA TAŞIYAN BİR YOL ARKADAŞI

Polatcan “Sınav kaygısının arttığı anlarda, olumsuz enerjiyi olumluya çevirmek sizin elinizde! Her gün en az 20 dakikalık fiziksel egzersiz (yürüyüş, spor yapmak vb)  seretonin hormonun fazla salgılanmasından dolayı kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olur. Kaygınız normaldir, sizi başarıya taşıyan bir yol arkadaşı olduğunu düşünmeniz gerekir” dedi.

AİLE ÇOCUĞA NASIL YAKLAŞMALI?

Ailenin, her insanın farklı olduğu bilinciyle çocuğuna yaklaşması gerektiğini, onların ilgi ve becerileri doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiğini, aynı zamanda çocuğun duygu ve düşüncelerinin önemli olduğunun çocuğa yansıtılması gerektiğini de dile getiren Özel Gelecek Asrın Eğitim Kurumları Psikolojik Danışmanı Damla Polatcan “’Çok dinlendin artık çalışmaya başla’, ‘Herkes güzel bir liseye gidecek sen gidemeyeceksin’ gibi sözler, çocuk için yapılan maddi yatırımların gündeme gelmesi çocukların ‘Başarılı olursam sevilirim’ düşüncesine kapılmasına neden olur. Çocuğu incitir, ilerideki yaşamında ise mükemmel olma ya da başkaları tarafından sevilip onaylama ihtiyacından dolayı sorgulamadan hareket etme ve tehlikeli davranışlarda bulunma riskleri fazla olur. Bunun gibi riskleri en aza indirmek açısından, destek vermek çok önemlidir Bir öğretmen ya da uzman tarafından yakından izlenerek çalışmalarının organize edilmesi, gerektiğinde aile yaklaşımlarının düzenlenerek profesyonel destek alınması gerekir” diye konuştu.

AİLE ÇOCUK İLİŞKİSİNDEN KUTSAL DEĞİL

Özel Gelecek Asrın Özel Eğitim Kursu’ndaki çalışmaları ile ilgili de bilgi veren Polatcan “Özel Gelecek Asrın Özel Eğitim Kursu’nda haftanın üç günü çalışıyorum. Sınavla ilgili bireysel görüşmelerin yanı sıra grupla sınav kaygısı oturumları düzenliyorum. Bunu öğrencinin ilgi, istek, yetenek ve ihtiyaçlarına göre belirliyorum bu aşamada ise en yakın yol arkadaşım aileler bazen ise ailelerin kaygısının öğrenciden daha fazla olduğunu gözlemliyorum. Takım halinde bu süreci sağlıklı yönetmek çok önemli. Sağlıklı kelimesinin altını çizmek istiyorum çünkü çoğu veli eskiden bu şartların kendisinde olmadığı için farkında olmadan, aslında çocuğunu korumak isterken onu suçluyor üzücü olan da bunun farkında bile olmuyor. Bu sınav eninde sonunda bitecek asıl amacım ise ileride bu dönemde yaşanabilecek olumsuz bir izin aile ve çocuk açısından kalmaması. Yeryüzünde hiçbir ilişki aile çocuk ilişkisinden daha kutsal değil” dedi.
Editör: TE Bilisim