İnsan ne zaman vazgeçer? Ya da doğru soru neden vazgeçer mi olmalıydı? Ben söyleyeyim mi nedenini? İnsan, kendisinden beklenen bir adım kalmadığında ve vazgeçtiği şeyden hiçbir beklentisi olmadığında vazgeçer. Onun koşarak gidip de ulaşamadığı yerlere başkaları bir adımla ulaşınca vazgeçer. Yok sayıldığında, sevmekten ve değer vermekten artık korktuğu için vazgeçer. İçine attıkları ruhunu çürüttüğünde, ihtiyacı olan ufacık bir sevgi kırıntısını göremediğinde vazgeçer. O senin acıların geçsin diye çabalarken, senin onun ruhunda açtığın derin kırgınlıklar birikip taştığında vazgeçer. Kalbi kırıldığı için vazgeçer… Bağıra bağıra susmak zorunda kalıp, içindekileri söyleyemediği için ağırlaşan cümlelerinin altında ezilince vazgeçer. Anlaşılmaya çalışmaktan yorulduğu için vazgeçer. Sana inanmaya artık gücü kalmadığında, incitip de iyileştirmek için çaba göstermediğin şeyler için vazgeçer. Sana gösterdiği sabrı o senden görmediği için vazgeçer. Ne yaparsam yapayım benden vazgeçmez sandığın ve sevgisinin büyüklüğünü görmezden geldiğin için vazgeçer. Sadece lafta, yılda bir kere seni seviyorum derken bile bunu çok gördüğünü hissettiği için vazgeçer. Çoğunlukla terk ettiğinde ya da terk edildiğinde değil, içinde sana ait son umut bittiğinde vazgeçer. Tüm o yaşadığı yaşanmışlıkları, düzelir diye uğruna heba ettiği zamanını, emeğini, sevgisini, kısacası vazgeçmeye mecbur bıraktığın her şeyden vazgeçer de gider. Sana ait ilmek ilmek dokuduğu her şeyi canı acıya acıya tek tek sökerek vazgeçer. 
Beyin bulantısına sebep olan aidiyet ve sevgi duygusuyla birlikte değersizleştirme zıtlığını yaşattığın için vazgeçer senden ve giderken her şeyi her yere saçar da gider. Bunu bazen gürültülü bir hesaplaşmayla yapar, bazen sessiz bir yasla... Bazen uzaklara gitmeyle bazense görmezden gelerek…
İnsan yaralandığı yerden mücadelesine, hayatındaki kapkara bulutların içinden süzülen en ufak bir umut ışığı süzülünce tekrar başlar. Yorulup, kırılıp, incindiğinde kör bir kuyunun içinde kendini tekrar bulup umutları tükenene kadar devam eder. Ama bütün bunların hayal kırıklığını yaşar. İşte ondan sonrası vazgeçme eşiği olur. Sen de bütün çabalarınla duygusuzlaştırdığın o insanı o eşikten atarsın ve böylelikle sana rağmen sana ait olan o son umut ışığı da sönmüş olur.
Son kapı da kapanınca işte o zaman durumunu kabullenmeye başlar çünkü hiç umudun olmayışını o zaman anlar. Bu mücadelesinin sebebi arkasına bakınca keşke bir kere deneseydim diyeceği bir şey olmasın diye… En azından denedim “olmadıysa olmasın” demek için… Bunu ruhunu doyurmak için yapar. Evet bazı yollar bitmeli, bazı sonlar gelmeli ve bazı vedalar edilmeli ki; yenilere yer açılsın… Nereye kadar fedakarlık…
Neler yaşadın, ne insanlar tanıdın?  Hatta çoğunu belki unuttun bile… Ama unutuşun bile bir cazibesi olmalı değil mi? Çünkü yaşanılan her şey bir ders niteliğinde insan hayatına. Vazgeçtiklerin kadar kazandıkların da var. O halde zamanın içinde süzülüp giden hayatın biriktirdiği iyi ve kötü anıları birbirine karışıp belirsizleşmeli insan ve silinip gitmeli gökyüzünün derin maviliğinde…