Anne elinden tüm dünyaya tutunur insan, o eli bir bıraksa bir ömür yutkunur. 

Bebekler hayata gözlerini açtıklarında önce anneleri ile tanışırlar. Onun kokusuna, sesine aşina olurlar ve ömürleri boyunca da çocuklar için annelerin yeri hep ayrı olur. Ve doğumumuzla başlayan zamandan tutun da hayatımızın sonuna kadar annemizin hep küçük evladıyızdır. Bu hiç değişmez. Anneler için çocukları çocuklar için de anneleri hayatlarının en önemli parçalarından biridir. Yuvamızın temel taşıdır o, sevgisi, sabrı, fedakarlığı, hiçbir şey ile kıyaslanamaz. Tek tek değil tüm insanlığın kaderin de annelerin rolü paha biçilemez. Herkes bir anneden geldi. Bizi sevgiyle ve bin bir türlü fedakarlıkla yetiştiren annelerimiz hayatımızın gizli kahramanıdır. Nasıl telaffuz edilirse edilsin ANNE kelimesi en derin anlamı barındırmaz mı? Bu kelime her seferinde kalbimizi eriterek içine girip, usulcacık yerleşir içimize. Bizden göçüp giden annelerimizi her düşündüğümüzde burnumuzun direğinin sızlamasıyla akan yaşlarımızdaki özlemi barındırmaz mı? Düşünsenize bir insanı, onun dallarını kırmadan, çiçeğini soldurmadan yeşertmekten daha değerli ne olabilir ki? Bir anne bunu yapıyor. Bunu kendinden ödün vererek yapıyor. Zamanından, isteklerinden, geleceğinden, duygularından, sevgisinden ve daha sayamadığım birçok şeyinden harcayarak yapıyor. Ama biz bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ne zorluklarla büyüttüğünü bilmediğimiz bir anneyi yargıladığımız çok oluyor halbuki anneliğin çetrefilli yanları, çıkmaz sokakları, bitmez geceleri, sönmez ateşleri var. Karmaşık, dolu dolu bir şey annelik. Sızısı, neşesi, erdemi, çiğliği, sabrı, çığlığı var. Öyle hemen kolay anlaşılamaz ve anlatılamaz… Anne hem bir özne, hem bir sıfat, hem yüklem, hem zamir... Kendini anlatırken nasıl kurarsan kur cümleni, annenden muhakkak bahsetmiş olursun. Bazen annemize istemeden de olsa kırıcı davrandığımızda, hemen peşinden derin bir pişmanlık ve vicdan azabı duyarız. Hatta çocuğumda bana böyle davranacak diye düşünüp üzülürüz. Kalbi kırılmaz sanılıp, hep kalbine ateş edilen insana ne denir, anne. Evet bugün ‘Anneler Günü’ kalplerinin kırıldığını hiç düşünmediğimiz, her şeyi göreviymiş gibi yapmasını beklediğimiz, dokunduğu yaranın acısını adeta şefkatiyle yok eden, kalbinde sonsuz bir sevgi kuyusu barındıran annemizin günü. Bir kış günü içiniz üşürken, annenizin size sıcak bir battaniye örttüğünü hatırlayın ya da bir yaz günü oynamaktan terleyip üstünüzü değiştirdiğini. Düştüğünde sanki canı acıyanın sen değil de o olduğunu… Hep kendi yorgunluğuna rağmen senin ihtiyaçlarını her zaman ön planda tutan o kadına…  Annelik insana yeni boyutlar getiriyor. Baştan aşağı sevgi doluyor sanki. Bu da bir çeşit kimya değişimi. Kırılınca hızla kendini yapıştıran, kalbi çocukların aşkıyla tutuşan bir varlığa... hiçbir doktorun tedavisinin, öpeyim de geçsin sözü kadar işe yaramadığı kadındır anne…

Bir anneye bir kadına yüklenen roller, imkansız olanı gerçekleştirmek için kadının kendini aşırı zorlamasına sebep olur. Kendinden beklenenleri, içselleştirip görev edinen kadın görevlerini aksattığında kendini suçlar. Kendine kızar ve aşağılar. Kendini yetersiz, güçsüz, beceriksiz, çaresiz, yalnız olarak algılamaya başlar. Bu da mutsuz eder onu. Bir kadına, bir anneye roller biçmeyin kalıplara sokmaya çalışmayın. Bir kadın, bir anne süper ve ötesidir. Hayatımıza anlam katan bütün annelerimizin ‘’Anneler Günü’’ kutlu olsun.