Yüreği ıslak kalanlara hep anlamlı gelir yağmur taneleri...

Gökyüzünden yere düşmeye başlayan o taneciklerle sanki yüreğindeki hüzünlerde ayaklanır insanın! Edebiyatımızın en yoğun işlenen konularından biridir yağmur. Duygularını yalın bir şekilde ifade edemeyen, iletemeyen bizler farklı temalar da yazıp çizerek ifade ederiz muhakkak. Eee yağmur da bunların en kullanışlı olanı. İnsanı en derin düşüncelere sevk ederek iç dünyamıza adeta siniyor. Hüzünlü, anlamlı, kısa ve kolaylıkla anlaşabilen sözlerimizi dile getirmiyor muyuz bu taneciklerle. Okuyanı da daha derinlere çekiyor bence. Bazen hüzünlü bazen en derindeki duygularımıza adeta anlam katarak… Çoğu zaman kısa çoğu zaman da sayfalar dolusu… Bazen okuyanın duygularına tercüman olup cezbederek bazen de kazınarak… o zaman bugün içimizdeki yağmurları yazalım hüzün saran benliğimizle. ‘’Yağmur yağıyor... Islanıyor etraf... Ağlasak kimse anlamaz değil mi?’’ diyor ya hani Oğuz Atay yüreğini sessize alıp, içlerine sağanak yağmurlar düşürenleri.

Bazen, hava kararır, bulutlar çıkar ve yağmur yağmaya başlar. Yağmurun şakırtıları şehri kaplar. Etraftakiler girmek için bir sığınak arar. Yanınızdan su sıçratarak geçer arabalar. Birden boşalan o yollar. Meydanların melankolik cazibesi gelir sonra. İnsanlar kaçışmaya başlar, başını öne eğer, şemsiyelerine saklanır. Oysa yağmurda hakikat, yağmurda rahmet saklıdır. Arındırır seni… Hayatındaki eksik ve fazlalıkları gösterir sana. Senin bırakamadıklarını bıraktırır kolayca belki de. Dur yağmurun altında, yüzüne değsin o tanecikler, Uzat avuçlarını damlalara, duru suyla serinlet içindeki sözleri. Kapat gözlerini sonra sesini dinle ruhunla, hisset sadece ıslanmak yerine, çek içine o yağmur kokusunu da... Yağmurun bir hayrı dokunsun benliğine, o da doğanın bir hareketi ve tabi bereketi. O da oluşumun uyumu, olduranın niyeti. Yağmur berekettir doğa için, gözyaşı ise umutsuzluğu atarmış göz pınarlarından dışarıya… 

Yağmur bir iç dökmeyi de anımsatmaz mı? Güzel bir şey olur da sevinçten ağlar ya insan ya da kör bir kuyuda çaresizce çırpındığını hissedersin de istemsizce dökülür gözlerden o yaşlar… Hani ardı bir gönül ferahlığıdır ya bazı dertlerin! Öyle gelir yağmur bana… Bir iç sessizliği. Bir durulma bir ferahlama, bir sevinç nebatatta. Bereketlenir göller, dereler, yıkanır caddeler. Bir arınma vesilesidir belki de ruhlarda. Toprak çayır çimen kokusu şehrin parklarındadır, fakat aslı kırda, bayırdaki o toprak kokusunda. Yağmuru sevmekle de bitmez, o bir duygu festivali. Denizin dalgaları bir temkin gibi yükselir kıyıda, Yağmur romantik bir şeydir aksine. Büyülü bir kelime… Bir tek istisnası vardır, fakirlerin damlarından ev içlerine akan yağmurun çanak çömlekteki tıp tıp sesleri! Ha bir de Sokakta yaşayan evsizler. Yağmur sızıdır onların tenlerinde… Yine de yağmur pek yakışır şehirlere, Yağmur, insanları farklı anlarında da, farklı etkiler. İşe giderken durakta yakalanırsa başka, aylak aylak ağaçların arasında geziniyorsa bambaşka... Ve mutlaka her aşkı bir şekilde yağmura yakalatır, içimizde ki duygular. Yalnız yağmuru cildinde bir sızı gibi duyan başkaları da vardır. Hassas insanlar denir onlara. Onlar yağmuru ta ciğerlerinde hissederler. İncitilmişlerde, kırılmışlarda, yolda kalmışlarda rastlanır öylelerine.

Attila İlhan’ın "Ne kadınlar Sevdim Zaten Yoktular. Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir. Azıcık okşasam sanki çocuktular. Bıraksam Korkudan Gözleri Sislenir… " Böyle Bir Sevmek şiirinde, yağmur giyinen, yağmur yüzlü kadınlardan ne güzel bahsedilmiş, yüzü yağmurlu olanların damla damladır gözleri, o damlalarda saklanır pirüpak bir genç kızın hayâli, ah o kadri bilinmemiş hatıratlar bahçesi...