Timsah Gözyaşları; Timsahlar avlarını yedikten sonra sinüslerinde sıkışan hava sonucu gözyaşı dökerler. Yani bunun acıyla bir ilgisi yoktur. Bu nedenle bir şeye üzülmeyen ama üzülmüş gibi yapan insanlar için timsah gözyaşları döküyor ifadesi kullanılır.

Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin." Tembel, kendisine buyurulan işi yapmamak için ya onun yapılmasına ihtiyaç bulunmadığını söyler ya da buyurulan biçimde değil, kendisinin işine gelen biçimde yapmayı önerir.

Atı Alan Üsküdar’ı Geçti: Köroğlu bir gün çok sevdiği atını kaybedince onu bulmak için her yere bakmaya başlar. Birçok yer gezip hiçbirinde atını bulamayınca son olarak İstanbul’a uğrayan Köroğlu, bu şehirde atını bir hayvan pazarında görür. Atını geri almak için çeşitli yollar düşünerek sonunda alıcı rolü yapmaya karar verir. Satıcıya, atı satın almadan önce binip denemek istediğini söyler ve satıcı da Köroğlu'nun gerçek kimliğini bilmediği için izin verir. Köroğlu üstüne binince sahibini tanıyan at dörtnala koşar ve atla birlikte Sirkeci’deki bir sal ile Üsküdar’a geçerek gözden kaybolurlar. Sonradan kandırıldığını anlayıp dövünmeye başlayan satıcıyı ise arkadaşlarından biri “Üzülmeyi bırak! Atı alan Üsküdar’ı geçti. O adam Köroğlu’nun kendisiydi” diyerek teselli etmeye çalışır.

Toprağı Bol Olmak: Ölen bir Müslüman'ın arkasından “Allah rahmet eylesin” manasında kullanılan deyimin ortaya çıkışı, aslında İslamiyet öncesi dönemlere dayanır. Ölen kişinin değerli eşyalarıyla beraber gömülmesi, İslamiyet’i benimsemeden önce Türklerde de görülen bir adetti. Genellikle toplumdaki önemli bir kişi öldüğü zaman kurgan adı verilen bir mezar yapılırdı ve buraya ölüyle beraber o kişinin altın, gümüş ve mücevherleri de gömülürdü. Bu durum mezar hırsızlıklarının sıklıkla görülmesine de neden olurdu. Bu değerli eşyaları çalmak için mezarı kazan hırsızları engellemek amacıyla mezarın üstüne bolca toprak atılırdı. Eğer ne kadar çok toprak varsa mezarı açmak da o kadar zor olacaktı ve böylece hem değerli eşyalar çalınamayacaktı hem de ölü yattığı yerde rahatsız edilmeyerek huzur içinde yatacaktı.

Mürekkep Yalamak : Deyim halk arasında; öğrenim görmüş, okuma yazma bilen, kültürlü insanlar için kullanılır. Eski dönemlerde kağıt çok zor bulunan bir şey olduğundan el yazması yazılar yazılırken ya da çoğaltılan kitaplar hazırlanırken sayfaların en küçük bir kısmının bile ziyan olması istenmezdi. Yazılar parşömen denen bir kağıda yazılırdı ve sayfalar hazırlanırken pürüzler kaybolup kalem kayganlaşsın diye kağıt önce cilalanır sonra da üstüne ahar denen bir karışım sürülürdü. Bu, yumurta akı ve nişasta ile hazırlanan ve suyla temas ettiğinde eriyen bir karışımdır. Bu yüzden hattatlar yazım sırasında bir hata yaptıklarında serçe parmaklarını ağızlarında ıslatıp kağıda sürerdi ve hata ortadan kalkmış olurdu. Yapılan hata bazen bir kelime bazen bir cümle olabildiği için hattatın parmağını ağzında ıslatması sırasında diline mürekkep tadı gelirdi. Bu durum sonucunda da, okuma yazma oranı düşük olduğu için, eğer bir kişinin diline mürekkep tadı geldiyse o kişinin ilim aldığı düşünülürdü ve kişi toplum içinde saygınlık görürdü.

Kırk Yıllık Kani, Olur Mu Yani: Bu atasözü, uzun süre belirli davranışlar sergileyen birinin bunların tersi şekilde davranmasının ve değişmesinin imkansız olduğunu belirtmek için kullanılır. Atasözünde kullanılan Kani Müslüman, Yani ise Hristiyan ismidir. 18. yüzyılda yaşamış bir Divan şairi olan Tokatlı Ebubekir Kani Efendi, hayatı boyunca devlete hizmet için belirli görevlerde bulunur. Divan katipliği göreviyle Silistre valiliğindeki bir kişinin yanında çalışmak için Rumeli’ye giden Kani Efendi, burada genç bir Rum kızını sever. Kani Efendi o sıralar yaklaşık 50 yaşında olmasına rağmen verdiği mücadeleler sonrasında genç kız da onu sever. Bunun üzerine Kani Efendi kıza evlenme teklifi eder fakat kız, fazla tutucu olan papaz bir aileden geldiği için kızın ailesi bu işe kesinlikle onay vermez. İkisi de bir çare düşünürken kızın aklına evlenmeleri için Kani Efendi’nin din değiştirerek Hristiyan olması fikri gelir. Kızın babası da bu fikre olumlu yaklaşır ve Kani Efendi’ye eğer din değiştirirse kızıyla evlenmesine müsaade edeceğini söyler. Bunun üzerine Kani Efendi ise “Yapmayın papaz efendi, kırk yıllık Kani olur mu Yani” der.