“Tabiat bahar gelince güler” derler. Doğru da demişler. Şöyle bir bakınca; İlkbaharın gelmesiyle beraber doğanın uyandığını ve kışın soğuk günlerini yerini ılık günlere bıraktığını görüyorum. Tohumlar filizlenmeye, çiçekler açmaya başladı. Ağaçların yeşile bürünmesiyle, kuş cıvıltıları ve ilkbaharın kokuları kalbimizi ferahlatmaya başladı bile. Etrafımızdaki renk ve koku paleti çeşitlendi. Renk renk bitkiler, türlü türlü güzel kokular bize doğanın bir parçası olduğumuzu hissettiriyor adeta. Kapalı odaların pas kokularından arınıp dışarı çıkmaya başladık sanki. Tembelliğin ağır yükünden kurtulup hafifledik. Loş ışıkların ruhlara verdiği bedbinliği, karamsarlığı; ancak güneşin ışığı yok edebilirdi zaten doğa da bunu üstlenerek bizi dışarıya davet etti ilkbaharı getirerek…

Baharın gelişinde; Badem ağaçlarının tohumları uyanıyor önce yavaş yavaş, Kırmızı dipli çiçekleriyle güneşi görür görmez gülercesine açıveriyor adeta. Kuşların sesi şarkılara dönüyor. Kumrular insana yaklaşıyor korkmadan. Sokakta başıboş dolaşan köpekler sahipsizliklerini, evsizliklerini unutup ılık güneşte yerlere uzanıveriyorlar. Toprağın kış boyunca içinde sakladığı tohumlar akıl almaz bir hızla, rengarenk her yeri kaplıyor. Renklerin oluşturduğu büyüye kapılıveriyorsun sende. Dükkanların önüne atılıvermiş sandalyelerde oturan insanların güneşle buluşmasını, toprağın yağmura hasretinin yok oluşunu, nicedir görmediğin gökkuşağının olağanüstü güzelliğini, gençlerin umursamaz kahkahalarını, bebeklerin ışığa bakamayan kısık gözlerini, delikanlıların delidolu sevgilerini görmeye başlıyorsun. Yaşam enerjin yükseliyor birden… Bahar kapalı kapıları açıp ,yürekleri aydınlatmıyor mu sizce de! Pek çok değişimden geçirerek tazeliyor mevsimi… Güneşin parlak ışıkları altında renklenen bir dünya; taşıyla, toprağıyla, göğüyle, yıldızıyla yaşadığını, canlılığını hissettiren bir evren, baharla beraber karşımızda duruyor. Bitkiler ve hayvanları canlı, bunların dışındaki tüm varlıkları cansız kabul etmemizin ne kadar yanlış olduğunu haykıran bir güzellik örtüsü ile kaplanan, nefes alan bir doğa ile karşı karşıya kalıyoruz birden. Gündelik yaşamınızın akışı hemen hemen aynı olsa bile, güneşli bir ilkbahar gününde yüzlerde daha fazla gülümseme oluyor çevremiz de. Bir şeyler mutlaka değişiyor hayatımız da… Biliyorsunuz ki ilkbahar birçok kültürde yeniden doğuşun ve doğurganlığın simgesidir. İlkbahar bu sembolik anlatısı ile yeni bir şeylere başlamak için bize verilen bir hediye gibi.

Vücudumuzdaki etkileri de oluyor elbette, örneğin: dopamin hormonunun artışı gibi! Bu da motivasyonumuzu yükseltiyor. Tam da bu nedenle ilkbahar harekete geçmek için ideal bir mevsimdir. Günlük, 15 dakika güneşlenmek D vitamini seviyesini arttırarak depresyon riskini azaltıyor. Mutluluk, canlılık ve gençlik hissi veren serotonin hormonunun artmasına ve melotonin seviyesini azaltarak daha az uykulu, diğer bir deyişle daha enerjik hissetmemizi sağlıyor. Bununla da kalmayıp, güneş ışığına maruz kalmak endorfin seviyesini arttırıyor. Biliyorsunuz ki endorfin ağrı kesici özelliğiyle kendimizi rahatlamış hissetmemize neden olur. Kısa mesafeler için taşıt kullanmak yerine yapacağımız bir bahar yürüyüşü ile desteklenen bir güneş banyosu endorfin seviyemizi daha da arttırır. O zaman bol yürüyüşleri ihmal etmeyelim. İlkbahar ile beraber artan yeşil renginin insanlar üzerinde güven verici, umutlu ve yenileyici bir etkisi var. Kalp çakrasının da rengi olan yeşilin kesinlikle mutlulukla bir ilgisi olmalı değil mi? :) ilk baharı anlatan en güzel şiirlerden biri Turgut Uyar’ ın dizeleri  “ Bana bir şey söyle,
ilkbahar gibi...
Çiçek aç mesela,
veya yağ rahmet olarak içime
veya gökkuşağı ol, sar ruhumu...
Bir şey söyle,
Sözü aşsın, öze değsin...
Bir şey söyle,
yanındayım mesela.”